Avukat Sidar Tunca Röportajı

Furkan Berkay Özcan & Baha Hıncal Nazsız

Mayıs 2022

Bir Günde Değil’den herkese merhabalar. Bugünkü konuğumuz Avukat Sidar Tunca. Sidar Bey hoş geldiniz.

Sidar Tunca: Çok teşekkür ederim, hoş bulduk.

İsterseniz hemen ilk sorumuzla başlayabiliriz.

Sidar Tunca: Keyifle.

Kişiliğin çocukluktan çokça etkilendiği söylenir, siz nasıl bir çocukluk geçirdiniz ve bugünkü kariyerinize ulaşmanızda çocukluğunuzun etkileri nelerdir?

Sidar Tunca: Ben Diyarbakır’da doğdum, büyüdüm. Yani çocukluğumun büyük bir kısmı -akıl baliğ olduğum zamana kadar diyelim- üniversite hayatımın başlangıcı da dahil olmak üzere orada geçti. Zira yaşadığınız coğrafya, kişiliğinizin oluşmasında önemli ve etkili bir figür. Tabi ki, annem ve babamın eğitimci olmaları çalışma sistematiğimde, kendi değerler bütünümü oluşturmamda oldukça belirleyiciydi. Ailenin sorumluluk kavramı veya çocuk geliştirmedeki davranış şekilleri bugün ki varlığımızın şekillenmesinde de çok önemli.

O anlamda ailemin bana sorumluluk vermesinin, bir takım süreçleri benim tamamlamamı ve başarmamı istemelerinin, bugün belli adımları atarken daha cesur ve daha risk alabilir nitelikte olmam konusunda olumlu etkiler gösterdiğini söyleyebilirim.

Avukatlık mesleği hayaliniz miydi yoksa sonradan oluşan, yolda karar verdiğiniz bir olgu muydu?

Sidar Tunca: Ben ilkokul birinci sınıfa kadar toptancı olmak istiyordum. Peki niye toptancı olmak istiyordum derseniz, annem ve babam öğretmen olunca her ayın 15’inde alınan maaş bizim için çok değerliydi. Çocukken her ayın 15’inde, annem evin erzaklarını alırken kardeşlerimle arzu ettiğimiz bütün çikolatalara, gofretlere sahip olan bir toptancı amcaya bizi de götürür; bizlere de hediye olarak çikolatalar, şekerler alırdı. Bu yüzden de benim için Cumhurbaşkanı’ndan sonra bizim toptancı geliyordu. Benim idolüm olan insandı yani benim için en güzel meslek tanımının karşılığıydı. İlkokul birinci sınıftan sonra ise Ankara’da avukat olacağımı söylemeye başlamışım fakat bunu niye söylediğimi bilmiyorum.

Meslek seçimini yaparken, karakterimle mesleğimin çok uyumlu olmasını önemsemiştim. Avukatlık hem sosyal yönüyle hem bağımsız hareket edebilme gücüyle hem de insan ilişkilerinin güçlü bir etmen olmasıyla beni hep cezbeden bir meslekti. Bu meslek kendi işini yürütmeye de imkân verdiği için hukuk fakültesine girdikten sonraki alternatiflerim arasında avukatlık bana her zaman en yakın gelen meslek oldu. Bugün de mesleğimi hala severek icra ediyorum.

Peki üniversite yıllarınızda bugünkü sizi ve kariyerinizi oluşturan, “İyi ki yapmışım.” dediğiniz şeyler var mı? Şu anda üniversitede eğitim gören gençlere tavsiyeleriniz var mı? “Şunu yapın, daha iyi olur.” gibi.

Sidar Tunca: Mesleğimizin çok fazla dinamiği var. Bu dinamikler kendi kişiliğinizle, karakterinizle, çalışma prensiplerinizle, yaşam şeklinizle mutlaka ilgili. Bu kapsamda halen lisans eğitimine devam eden genç hukukçulara genellemeler yapmayı doğru bulmuyorum. Hangi vasıflara sahip olduğunuzu anladıktan sonra da güçlü olduğunuz yönlerinizde kendinizi geliştirmek, ileride yapmayı düşündüğünüz meslekle ilgili şeylerle ilgilenmek, zayıflıklarınız varsa onların üzerine gitmek size başarıyı da beraberinde getiriyor.

Ben çocukluğumdan beri sosyal birisiydim. Çocukken de arkadaşlarımla, çevremle, ailemle her zaman iyi geçinen, sorumluluk alan, belli birtakım projeleri gerçekleştirmeyi seven, çevremin söylediği kadarıyla da liderlik vasfına sahip birisiydim. Bunlar da mesleğimde şuan ki noktada bulunmamı ve daha da iyiye götürmek için çaba sarf etmemi destekleyen faktörlerdi.

Dolayısıyla lisans eğitimine devam eden genç meslektaşlarıma içerisinde bulundukları üniversite hayatının keyfini çıkarmalarını, hukuk nosyonlarını geliştirecek şekilde çalışmalar yapmalarını ve farklı fikirlerle etkileşim içine girmekten çekinmemelerini tavsiye ederim.

Büronuzun ilk yıllarına gidelim. İşler beklediğiniz gibi gitti mi yoksa sorunlu bir süreç yaşadınız mı?

Sidar Tunca: Tabii ki zorlu günler geçirdim, geriye dönüp baktığım zaman şu an güzel anlatılan şeyler o dönem zor gelen, zorluklar yaşatan günlerdi. Askerlik anılarının sonradan sohbetlerde güzel anlatıldığı gibi, mesleğin başında, avukatlığa başladığım yıllarda yaşadığım zorlukları şimdi keyifle paylaşıyorum.

Ankara’ya sonradan gelmiştim. Bir eşimin, dostumun, çevremin olmadığı yerde serbest avukatlık yapmak zordu. O zaman Ankara’da kaç tane tanıdığım var, ne kadar iş alabilirim diye oturup yazdığım, hayal kurduğum, mutlu yattığım geceler de oldu ama bunların hiçbiri sabah gerçek olmuyordu. Ancak şunu gördüm, iş işi getiriyordu. Türk halkı kötülemeyi sevdiği gibi övmeyi de çok seviyor. Üstlendiğiniz işi doğru ve en güzel şekilde teslim ettiğinizde, herkes mutlaka size referans oluyor, sizi övüyor, sizi anlatıyor. Emin olun ki, televizyonlara, gazetelere, billboardlara reklam verseniz bile bir işi doğru yapmanın reklam, marka ve tanınmışlık değeri kadar etkili olmayacaktır. O yüzden, sıfırı bir yaptıktan sonra biri yirmi yapmak çok daha kolaydı. O birin etkisel gücü çok daha büyük oldu ve benim iş hayatımın bugün vardığı noktaya gelmesinde etkisini gösterdi.

İlk girdiğim duruşmanın karşı tarafında olup beni izleyip etkilenen ve başarılı bulan, yine belli davalarda duruşma salonunda beni görüp izleyen ve sonrasında vekilliğini üstlenmemi isteyen birçok kişi oldu. Akabinde de günden güne büyüyen ekibimiz ile takip ettiğimiz davalarla ivme her zaman iyiye doğru gitti. Ben hayatımın hiçbir evresinde “Şu kişiyi tanımak benim hayatımda bir dönüm noktası oldu.” gibi bir durum yaşamadım. Sağlıklı bir büyümeyle, takım çalışmasıyla ve her bir işimize ayrı ayrı verdiğimiz değerle bugün geldiğimiz noktaya vardığımızı düşünüyorum.

Bulunduğumuz noktaya gelmemizde ve bunun devamlılığında alanında oldukça donanımlı ve uzman kişilerden oluşan bir ekiple çalışıyor olmanın etkisi yadsınamaz. Böyle bir ekip ile çalışmanın kıymeti ve ayrıcalığıyla da inşallah bu şekilde büyümeye devam edeceğiz.

İyi iş yapmaktan bahsettiniz. Müvekkillerinizle ilişkilerinizde özellikle dikkat ettiğiniz hususlar var mı?

Sidar Tunca: Mesleğimizin temelinde güven yatıyor. Kötü örnekler, her meslekte olduğu gibi bizde de var. Bir işin başka bir avukattan bize geçiş döneminde dosya ile yeteri kadar ilgilenilmediği, dilekçenin iyi yazılmadığı, düzenli bilgilendirmelerin yapılmadığı şeklinde duyduğumuz eleştirileri dikkate aldık. Bu eleştirilere maruz kalmamak için özverili çalışmaya çok özen gösterdik. Müvekkillerimize düzenli bilgilendirme, bilgi notları, raporlamalar ve süreçle ilgili hukuki değerlendirmeleri uzun vadeli bir şekilde sunarak onlarda güven olgusunun ortaya çıkması ve bu olgunun devamlılığı için çok çalıştık. Çünkü müvekkiller ile ilişkinizde en önemli şey güven…

Aradaki güven olgusunun da devamlılığı ile çalıştığınız şirketlerle bir yerden sonra aile gibi oluyorsunuz; onların ticari ve ailevi sırlarını, gelecek planlarını, hayata bakış açılarını bilir, öğrenir, korur duruma geliyorsunuz. Bu da size güven ilişkisiyle birlikte bir bağlılık da yaratıyor. Şöyle bir örnek de anlatabilirim: Afyonkarahisar’daki bir müvekkilimin kısmi bir ödemeyle ilgili bir davası vardı. Biz kendisine bizim oraya kadar gelip gitmemizin bu davanın değerinin çok daha üzerinde olduğunu, bunu orada ikamet eden bir avukatın yönetmesinin daha uygun olabileceğini anlattık. Kendisi “Tamam.” dedi, telefonu kapattı, yarım saat sonra beni tekrar aradı. “Sidar, ben kendimi eşimi aldatıyor gibi hissettim, arayamıyorum başka avukatı. Daha fazlaya mal olsa da lütfen siz gelin.” dedi.

Şu an avukatlığa başladığım günden bugüne kadar, on beş yıldır çalıştığım pek çok müvekkilim var. Artık aile gibi olduğumuz, iyi günlerini, kötü günlerini paylaştığımız, ticari olarak iyi günlerinde, kötü günlerinde hep bir arada olduğumuz, bizim fikrimizin gerçekten önemsendiğini hissettiklerimiz…

Kariyeriniz boyunca yorulduğunuz, umutsuzluğa düştüğünüz ve her şeyi bırakıp gitmek istediğiniz anlar oldu mu? Bugün buna benzer şeyler yaşayan gençlere tavsiyeleriniz var mı?

Sidar Tunca: Benim her zaman söylediğim bir söz, “Kaygı başarıyı getirir.” Bugün mesleğimizde kaygısı olmayan iki tür var. Birincisi, hiçbir üretim kaygısı olmayan, hayatındaki varlık nedenini dahi belirleyememiş insanlar. İkincisi babasının ofisi olanlar. Onlar tabii rahatlar, ne olacağını biliyorlar.

Ben ilk ofisimi açtığım zaman günlerce kaygıdan uyuyamamıştım. Ofisimi ilk büyüttüğümde de iki, üç gün uyuyamadım. İlk avukat istihdamını sağladığım zaman da “Maaşını nasıl öderim?” diye kaygılandım. “Nasıl iş geliştiririm? İşimi daha da ileriye nasıl taşırım?” diye her zaman kaygılandım. Ancak bu kaygı bana her zaman başarıyı da beraberinde getirdi.

Şu anda ülkemizdeki avukat sayısının fazlalığı bu kaygıyı daha da artırabiliyor, sizleri çok iyi anlıyorum. Unutmayın ki, meslek hayatında doğru ve nitelikli yaptığınız her iş, ortaya koyduğunuz her çaba sizleri onlarca, binlerce meslektaşınızın önüne çıkaracak ve başarıyı getirecektir. Şu anki nesil bizlerden çok daha iyi; önceden Ankara’daki, Türkiye’deki avukatlık ofislerinin birbirinden çok büyük bir farkı yoktu ancak şuan da nitelik itibarıyla da nicelik itibarıyla da çok farklı…

Bizim de yerimizde durmamamız gerektiğini, daha fazla çalışmamız gerektiğini sizler bize hissettiriyorsunuz. Sizlerin farkındalığı inanılmaz yüksek, bizler sizlerden çok şey öğreniyoruz. Bizlerden çok daha zeki, çok daha vizyoner arkadaşlarla çalışarak büromuzu da daha ileri taşımak bizim ana gayemiz…

Büyük bir avukatlık bürosunun kurucususunuz. Organizasyonu nasıl sağlıyorsunuz? Bugün geniş bir avukatlık bürosu kurmak isteyen gençlere tavsiyeleriniz var mı?

Sidar Tunca: Avukatlık mesleği, son yıllarda hızla değişen dinamiklere sahip bir yapıya büründü. Her şeyden önce biz de bu değişen dinamiklere ayak uydurmaya çalışıyoruz. Yeni hukuk alanlarına odaklanıyoruz, müvekkillerimizin farklı alanlardan sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyoruz. Bu kapsamda Avukatlık Ortaklığı’mızı kurumsal bir anlayışla büyütüyoruz.

Bizler de büyürken hatalar yaptık, eksikliklerimiz oldu ama birçok şey öğrendik. Biz bunu bir kursa giderek değil; kendimizi geliştirerek, diğer büroları örnek alarak, kurumsal nitelikteki müvekkillerimizle çalışarak öğrendik.

Büyük bir ekiple işleri yürütebilmenin temelinde kurumsallık, denetim mekanizmalarının sağlıklı işletilmesi ve tabi ki gerekli motivasyon ve desteğin sağlanması oldukça önemli. Mesleğimiz çok fazla ayrıntıyı, ince düşünmeyi, çalışmayı ve süreli işler yaptığınız için düzenli kontrolü gerektiren bir süreci içeriyor. O yüzden bizim sistemimizde de gelen işi yapan, onu kontrol eden, kontrol edeni takip eden şeklinde bir süreç yaşanıyor. Bu şekilde sıkı takip sayesinde Müvekkillerimize işi zamanında ve en iyi şekilde teslim ediyoruz.

Zira birbirinden farklı alanlarda ve konularda hukuki danışmanlık sağlıyoruz. Bu çeşitliliğin yarattığı yoğunluk içerisinde avukatlarımızın motivasyonlarını yüksek tutmak, onlara verdikleri emeğin kıymetini hissettirmek, yine dikkat ettiğimiz olmazsa olmaz hususlardan diyebilirim.

Bu sayede geldiğimiz noktada, başarılı ekip arkadaşlarımızın gayretiyle birçok farklı ulusal ve uluslararası proje altına imza atmayı başardık. Bunun devamlılığını sağlamak için de aynı motivasyon ve heyecan ile her sabah güne başlıyoruz.

Bizim yolumuzda ilerlemek isteyen genç meslektaşlarımızı ise her zaman teşvik ediyoruz. Mesleğimizin geldiği noktada, ortaklı yapılar kurmak neredeyse bir zorunluluk halini aldı zira müvekkilleriniz sizden farklı alanlarda destek bekliyor ve her yere yetişmenizi istiyorlar. Bu noktada genç meslektaşlarımıza, doğru insanlarla verimli ortaklıklar kurmalarını tavsiye ederim; destek olmak için de elimizden gelebilecek ne olursa yapmaya hazır olduğumuzu belirtmek isterim.

Yoğun bir iş hayatınız olduğunu tahmin ediyoruz. Zaman yönetimi konusunda tavsiyeleriniz var mı?

Sidar Tunca: İnsanların hobisi, zevki, mutlu olduğu alanların yanında bir de işleri var. Benim şansım, bunların hepsinin benim için aynı kümede olması. Benim mutlu olduğum yer de burası, tatil yaptığım yer de burası, hobim de burası, beni mutlu eden şey de işim. Ben yorgun bir şekilde eve gittiğim zaman ailem “Telefonu kapat.” dediğinde, “İnşallah telefonum çalar ve işimin başına giderim” derdim. Ben mesleğin başındayken adli tatilde, meslektaşlarımın tatile gittiğini duyduğum zamanlarda, o farkı kapatmak için daha çok çalışmam gerektiğini hissederdim ve bu beni heyecanlandırırdı. Hafta sonu daha çok çalışırdım çünkü diğer meslektaşlarım hafta sonu çalışmıyordu ve benim aradaki farkı kapatmam gerekiyordu. Ben Ankara’da çevresi olmadan meslek hayatına başlayan bir avukat olarak, maça 5-0 geriden başladığım için öne geçebilmek adına daha çok çalışmak zorundaydım. Şansım da az önce söylediğim gibi; hobimin, tatilimin, zevkimin, beni mutlu eden şeyin işim olmasıydı.

Hiçbir zaman “Şu işleri kazanırsam, bir varlığı elde edersem gider tatil yaparım.” şeklinde düşünmedim. Beni motive eden, her zaman daha çok işimin olmasıydı ve şunu hep söylemişimdir, bana “Bir işten 5.000 lira mı kazanmayı tercih edersiniz, 100 tane işten 50 lira mı kazanmayı tercih edersiniz?” dediğiniz zaman; ben 100 tane işi tercih ederdim. Çünkü çok işimin varlığı bana mesleki tecrübe olacak, mesleki çevre olacak ve bir deneyim kazandıracaktır. Benim için ideal olan, niteliği ve niceliği itibarıyla daha güzel işler yapmak. Öyle işler var ki, işi almak için üzerine maddi olarak çok fazla şey vermeye bile hazırım. Çünkü o işi yapmak beni mutlu ediyor…

Geçtiğimiz dönemlerde Ankaragücü Spor Kulübünde yöneticilik yaptınız. O yılları anlatabilir misiniz? Hukukçu kimliğinizin yöneticilik kimliğinize katkıları oldu mu?

Sidar Tunca: Mesleğimizin en güzel yönlerinden biri mecazi anlamda maymuncuk gibi bir meslek olması. Çoğu kapıyı açan, aranılan bir mesleğimiz var. Derneklerde, vakıflarda, kulüplerde, her türlü şirkette, sohbet etmek için bir araya gelinen sosyal ortamlar dahil olmak üzere her yerde bir hukukçunun varlığı aranıyor. Bu durum hukukun ticari hayatın yanı sıra gündelik hayatın içerisinde de olmazsa olmaz bir etki aracı olmasından bahisle, bizleri fikri alınan, görüşü önemsenen kişi kılıyor.

Ben insanın yaşadığı şehrin takımını tutmasını önemsiyorum. Kendim de üniversite yıllarından bu yana Ankaragüçlüyüm. Nitekim bir müvekkilimin Ankaragücü Spor Kulübü’nde yönetici olması ve yönetsel anlamda bir sorumluluk doğmasından imtina etmesiyle işin daha kanuni, nizami yürümesi adına bir gün bana böyle bir teklifle geldiler. Spor kulübüne yönetici olmamı istediklerini, ekip içinde benim de yer almamı istediklerini söylediler. Onların referansıyla, ilk 2007 veya 2008 yılındaydı, rahmetli Cemal Aydın döneminde Ankaragücü’ne yönetici olarak girdim. Sonra uzun yıllar genel sekreterlik ve başkanvekilliği, en son bundan beş ay öncesine kadar son iki buçuk senedir MKE Ankaragücü Spor Kulübü’nün ikinci başkanlığını yaptım.

Futbol Federasyonu uyuşmazlık çözüm kurulu üyeliği yaptım, Hentbol Federasyonu Hukuk Kurulu Başkanlığı yaptım, şu an Golf Federasyonunun danışmanlığını yapıyorum. Buna benzer, sporun çeşitli dallarında, alanlarında bir şekilde işin içinde oldum. Bunlarda tamamen spora bağımlı olduğum, spor hayranlığım olduğu için değil, tamamen hukukçu kimliğimden kaynaklı olarak yer aldığım görevlerdi. Şu da ilginçtir ki, hayatımda ilk statta spor müsabakasını yönetici olduktan sonra izledim.

Peki o dünyaya girerken kaygı yaşamadınız mı? Bilmediğiniz bir dünyaya giriyorsunuz.

Sidar Tunca: Kaygı ve korku yaşadım ama haddimi bildim. Bilmediğim bir şeyin peşinde koşmadım. Hem kulüpte hem de kurullardaki görevlerim sırasında aslında hukukî süreçlerle ilgili bilgi birikimimizi kullandım ve hukukçu kimliğimin gereklerini yerine getirdim. Bu konumlarda edindiğim tecrübeler yöneticilik vasıfları bakımından bana da büyük deneyim sağladı.

Mesela en son girdiğim yönetimde en çok spor kulübü yöneticiliği tecrübesi olan kişi bendim. Buna benzer, eski eser, tarihi yapılardaki tüm restorasyon ve restitüsyon projelerine onay veren Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun da başkanlığını yaptım. Şu an Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu ve TÜGİAD Yönetim Kurulu Üyeliği yapıyorum. Çeşitli derneklerde, vakıflarda, sivil toplum örgütlerinde yıllarca görev yaptım. Bunların hepsinin temelinde ve referansında da hukukçu olma kimliğim vardı. Orada aranılan kişi olmakta, tercih edilen kişi olmakta, orada var olmakta tabii ki kişisel özellikleriniz etkili; ama birincisi, kapıları açan husus, dediğim gibi hukukçu kimliğim oldu.

Avukatlık mesleğine her sene binlerce yeni mezun dahil oluyor ve genç avukatların en büyük kaygısı müvekkile ulaşma. Bu konuda tavsiyeleriniz var mı, genç meslektaşlarınız müvekkile nasıl ulaşabilir?

Sidar Tunca: Az önce aslında çok sihirli bir şey söyledim. Benim kişiliğimle, yapımla mesleğim çok uyumluydu. Arkadaşlarımız sosyal sorumluluk projelerini, dernekleri, sivil toplum örgütlerinde yer almayı, müvekkile ulaşım aracı olarak görüyorlardır; bu da doğru bir yoldur ama hiçbir zaman bu işi yaparken müvekkile ulaşmak amacıyla yapmasınlar. İstedikleri yerde, bir dernekte, vakıfta, sivil toplum örgütünde, toplumsal bir projede yer alırken oraya gerçekten emek sarf etsinler, gerçekten sevdikleri, doğru buldukları şeyin arkasında dursunlar.

Mesleğimiz sosyal bir meslek zaten, az önce söylediğim gibi, arkadaşlarınızla, eşinizle, dostunuzla, çevrenizle, komşunuzla, yöneticinizle vs. bir şekilde ortak paydada buluşuyorsunuz ve bunlar size iş olarak dönüyor, bundan hiçbir şüpheniz olmasın. Ama ne olur, bütün meslektaşlarımdan ricam, bunu sadece iş olarak yapmasınlar, yani bir yere üye olurken iş gelir mi diye üye olmasınlar. Oraya gönül vereceklerse olsunlar, çaba sarf edeceklerse olsunlar, her anlamda bunun getirisi mutlaka olacaktır. Ben hiçbir derneğe, hiçbir vakfa, hiçbir kulübe iş getirsin diye üye olmadım. Bugün ki başarımın da kilit noktası bu… Kimseyle tanışırken o kişiden iş gelebileceğini düşünerek tanışmadım. Bir kişinin düğününe giderken de taziyesine giderken de iyi günde de kötü günde de bunları hiçbir zaman iş olarak görmedim. Ne olur o şekilde yaklaşmasınlar.

Bunun dışında, kendilerini tanıyarak; çok çalışsınlar, doğru ortaklıklar kursunlar, korkmadan ve kimseden çekinmeden mücadele etsinler. Mesleğimiz çok yönlü bir meslek, biraz sabır da gösterirlerse mutlaka çalıştıklarının karşılığını alacaklardır.

Şirketler hukuku, enerji hukuku gibi birçok alanda uzmanlaşmış bir büronun başındasınız ve birçok krizle karşılaştığınızı tahmin ediyoruz. Bir krizle karşılaştığınızda nasıl bir aksiyon alıyorsunuz, nasıl bir strateji izliyorsunuz?

Sidar Tunca: Krizlerle karşılaştıkça, kriz tecrübeniz arttıkça buradaki sağduyunuz artıyor. Burada şu örneği veririm:

Ben çok trafik kazası yaptım, kötü bir sürücüydüm. Şu anda aracıma bindikleri zaman hızlı, kontrolsüz kullandığımı söyleyenlere teselli cümlem şu oluyor: “Merak etmeyin, çok fazla kaza yaptım, rahat olun.” diyorum. Bu bazen daha çok kaygılandırıyor ama aksine, krizle boğuşabilmeyi öğrenmek adına krizle karşılaşmak lazım. Avukatlık mesleğinde de bu geçerli…

Kriz anında müvekkiller tarafından aranılan kişilerin başında, krize sebebiyet veren şey bir yangınsa bile itfaiyeden sonra avukat geliyor. Bu yüzden kriz tecrübesi gerçekten önemli. Bunlarla birlikte süreç yönetimi, o anki sağduyulu karar verme, daha önceki tecrübeleriniz de size karşılaştığınız krizlerle baş edebilme noktasında yol gösterici olacaktır.

Bir de ben her zaman krizlerin bir çözümünün olduğuna inanırım. Hukuk bize birden fazla noktadan değişik çözüm yollarını zaten sunuyor, önemli olan bu noktaların üzerine gitmek, bunları bilmek ve gerektiğinde kullanmak.

Sizce günümüzde stajını yeni tamamlayan bir avukat birinin yanında mı başlamalı yoksa kendi bürosunu mu kurup yola devam etmeli?

Sidar Tunca: Bunun bir cevabı yok. Herkesin cevabı kendinde saklı. Ben kişilik itibarıyla, mesleki davranış şekillerim itibarıyla kendi karakterimin, bir yerde birinin yanında çalışmaya uygun olmadığını biliyordum. Birtakım sorumluluklar alacaksam, yokluk çekeceksem, hayat standardım düşecekse bunu gençlik yıllarımda yaşamam gerektiğinin doğru olduğuna kendimi inandırdım ve büromu avukatlık mesleğine başladığım gün açtım. Ama şu anki meslektaşlarımız doğrusunu kendisi bilecek…

Bir avukat, hayatı boyunca belli bir avukatla birlikte veya belli bir yerde sigortalı olarak çalışabilir. Bu, tamamen kişilerin, kendi iş potansiyeli, çalışma şekli ve doğrularıyla ilgili…

Çok büyük bir ofis olmak, çok avukatla çalışmak, bu yerin daha iyi bir ofis olduğu anlamına gelmiyor. Tek başına çalışan ve benden çok daha iyi yerlerde olan meslektaşlarım var. Onlar tek başına çalışmanın doğru olduğuna inanıyorlar. Kendi okumadıkları, karar vermedikleri, araştırmadıkları, tecrübelerinin yeterli olmadığını düşündükleri hiçbir davayı almayacaklarını ve bunun üzerine büyümek istemediklerini, her şeyi kendilerinin yapması gerektiğini söyleyerek; tek başına çalışmayı tercih ediyorlar. Yani büyük büro kavramı veya kurumsal büro kavramı, çok avukat, çok büyük binalar, tek doğru olan şey değil. Bizim doğrumuz bu, biz bu yönde büyümeyi doğru buluyoruz ve bu şekilde hareket ediyoruz. Ama bunun kararını herkes kendi meslek hayatı içerisinde kendisi verecektir.

Peki büronuza avukat veya stajyer avukat alırken özellikle dikkat ettiğiniz şeyler var mı?

Sidar Tunca: Tabi ki. Şu an önümde gördüğünüz klasörler avukatlık stajı ve yaz stajı başvuruları. Bu sene 897 tane yasal staj başvurumuz var, 1000’in üzerinde yaz stajı başvurumuz var. Bu konuda tercih edilen bir ofis olmak bizim için hem gurur hem mutluluk kaynağı hem de verdiğiniz emeğin karşılığını görmenin tatminkârlığı var. Çünkü biz burada hem yasal staj hem de yaz stajı kavramına çok önem veriyoruz.

Bütün yaz stajyerlerimize iki haftalık staj programı uygulayıp, bu staj programı çerçevesinde iki hafta içinde bir avukatlık ofisi nasıl işler, bir avukat nasıl giyinir, nasıl hitap eder, müvekkil toplantılarını nasıl gerçekleştirir, adliyeye nasıl gidilir, hakimle ya da katiplerle ne şekilde konuşulur, dosya hazırlama, dosya sistematiği, sunum yapma gibi hususlar hakkında eğitimler veriyoruz. Her akşam ofisimizde çalışan bir avukat arkadaşımız, kendi mesleki tecrübesini, kariyer geçmişini bir söyleşi şeklinde stajyerler ile paylaşıyor ve uzmanlaştığı hukuk alanını anlatıyor. Yaz stajı programı sonunda da stajyerlerimizden, bir avukatımızın mihmandarlığında bize bir dava dosyasıyla veya güncel bir hukuki gelişmeyle alakalı sunum yapmalarını istiyoruz.

Bu sene 250’nin üzerinde yasal staj için mülakat gerçekleştirdik. Bu mülakatlar sonucu 9 arkadaşımızla beraber çalışmaya başlayacağız. Bunlar Türkiye’nin en iyi CV’lerine sahip, en iyi okullarından mezun ve kendini geliştirme heyecanına sahip arkadaşlarımız. Biz bundan önceki dönemlerde de çok iyi stajyerlerle çalışmanın vermiş olduğu mutlulukla ve beklentiyle, çıtanın yüksekliğinden dolayı çok ince eleyip sık dokuyoruz. Tabii ki CV’ler de mezun olunan okul, ortalama, sahip olunan dil yeteneği, bunlar bizim için çok önemli. Ancak hem mesleğimizin gereğinde var olan hem de büromuzun en temel mottosu ve söylemi olan “aile ortamı”nın, huzurunun bozulmaması, kişinin karakteri, kendini ifade etme yeteneği, mesleki hayalleri, hedefleri, farkındalığı bizim için çok önemli.

Hep söylediğim, temel, birinci kıstas; kendisine çay, kahve servisi yapan arkadaşımıza teşekkür etmeyen hiç kimse beni temsil edemez. Dünyanın en iyi CV’si de olsa, Türkiye’nin en iyi hukukçusu da olsa kendisine hizmet eden, servis yapan arkadaşımıza teşekkür etmeyen kimse gittiği bir şirkette bizi temsil edemez. Bu tip nezaket kurallarına özen gösterilmesini ayrıca önemsiyoruz.

Yoğun hukuk hayatınız size başka şeylerle ilgilenme fırsatı veriyor mu?

Sidar Tunca: Elbette, avukat olarak sahip olduğumuz en güzel şeylerden birisi de oldukça sosyal ve dinamik bir mesleği icra ediyor olmamız. Avukatlık mesleği, çok farklı alanlarda bilgi sahibi olabilme ve aynı zamanda bu alanlarla ilişkili olarak yeni şeylerle ilgilenebilme şansını size veriyor.

Meslek hayatım boyunca yürüttüğüm görevler, vekilliğini üstlendiğim işler sayesinde çeşitli spor dallarını deneyimleme fırsatım oldu. Yine işim dolayısıyla sürekli seyahat ediyorum. Türkiye’de gezmediğim, görmediğim şehir kalmadı diyebilirim.

Bugün için bütün hayallerinizi gerçekleştirdiniz mi? Sizi yataktan kaldıran motivasyonunuz neler?

Sidar Tunca: Hayır. Her geçen gün artarak büyüyen hayallerim var diyebilirim. Sahip olduklarım, bir şeyi başarmış olmak, bir şeyi elde etmiş olmak beni daha çok kaygılandırır çünkü daha fazlasını yapmış olmam gerekiyor. Hayatta yeni bir hedefe ulaştığım andan itibaren bir sonraki hedefimi düşünmeye başlıyorum. Motivasyonum, daha fazla çalışmak…

Peki geçmişe baktığınızda “keşke yapsaydım” veya “yapmasaydım” dediğiniz, pişmanlıklarınız var mı?

Sidar Tunca: Mutlaka vardır. Dürüst olmama gerekirse, benim hayatımda çok büyük bir hatam ve pişmanlığım aslında olmadı. Ama tabi ki kendimde daha fazla geliştirmek istediğim şeyler oldu. Dil yeteneğimi daha fazla geliştirebilmek, uluslararası nitelikte işler için daha fazla adım atmak gibi…

Her şeyi bırakın, çok daha fazla okuyabilirdim. Yarım bıraktığım doktoram oldu. Şimdi üçüncü master’ımı bitirdim ama çok daha fazlasını yapabilirdim.

22 yaşındaki Sidar Tunca ile bugün bir kafede karşılaşsanız ona neler söylersiniz?

Sidar Tunca: Dediğim gibi, ben yirmi iki yaşındayken, o zaman bir arabam yoktu. Giderken veya camdan bakarken kendi kendime altıncı geçecek araba benim olsun diye totem yapardım, Altıncı araba üst segmentte bir araba olursa, “Bu olmaz, gerçekçi hayaller kurayım.” diye yedinci olsun, haydi sekizinci araba olsun derdim. Allah’a çok şükür şu an istediğim arabayı alabilecek konuma geldim. 

Ben hayallerimin ötesinde bir hayata ve kariyere sahip oldum. Hayal edemeyeceğim derecede büyüdüm. Bunların hepsine inanılmaz bir teşekkürle, şükürle yaklaşıyorum. Ama çok daha büyük hayallerim var, bunların hiçbiri maddiyatla ilgili değil; mesleğimle ilgili, kendimle ilgili, kendimizi geliştirmemizle ilgili…

Şu an hukuk kliniği diye bir hayalimiz var. Çok yakın zamanda böyle bir bina yaratıp içine konferans salonları, seminer salonlarının olduğu, bütün hukuk fakültesindeki kulüplere birer oda verdiğimiz, onlara finans kaynağı yaratacağımız, orada onların çalışacağı, onların işleteceği, gelirlerinin de bütün kulüplere dağıtılacağı bir hayalimiz var. Umarım bu hayalimi de gerçekleştireceğim.

Sanırım 22 yaşındaki halimle karşılaşsam, yine hayallerine asla sınır çizme ve her geçen gün hayallerinin giderek büyümesine izin ver derdim.

Çok teşekkür ederiz, çok sağ olun.

Sidar Tunca: Rica ederim, estağfurullah.

Bizim için çok keyifli bir röportaj oldu, umarım sizin için de öyle olmuştur.

Sidar Tunca: Ne güzel, çok teşekkür ederim.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir